8 Ağustos 2010 Pazar

Teşhir

Teşhir : Etiketin Arkasındaki Gerçek












Düşük ücretle,sendikasız,denetimsiz iş yerlerinde üretim sorunu, tüm ülkede özellikle üniversitelerde hararetle tartışılmaktadır,çünkü gençlerin satın aldığı ürünleri üreten insanlar da gençler,yani ikisinin arasında doğrudan bir ilişki var.Dünyada birçok bölgede iş gücü 16 ila 25 yaş arasındaki insanlardan oluşuyor ve bunların yüzde 80’inden fazlası da kadın.Bu yüzden üniversitelere gittiğimde,öğrenciler bu işçilerin kendileriyle aynı yaşta,genelde daha da genç olduklarını görebilsin diye yanımda fotoğraflar götürüyorum.


Öğrencilere eve gidip dolaplarına bakmalarını söylüyorum.Baktıklarında,ABD’nin satın aldığı giysilerin yüzde 70’inin Bangladeş,Çin ve Meksika’dan ithal edildiğini göreceklerdir. Spor malzemelerinin yüzde 80’i ve spor ve diğer ayakkabıların yüzde 902ı ithal mallardır. Küresel bir ekonomide olduğumuzu biliyorum,ama hiç durup da bu ürünleri kimin,hangi koşullar altında ürettiğini düşündünüz mü ? Bu gömleği yapan insan kaç yaşında ? Ona ne ücret ödeniyor ? Haklarına saygı gösteriliyor mu ? Nasıl yaşar ? Ne yer ? Bu fabrikadaki insanlar neden bu kadar genç ? Neden şirketler bu insanların ana babalarını veya onlardan büyük olan kardeşlerini çalıştırmıyor ? İşçilerin örgütlenme hakları var mı ? Toplumun dönüşebilmesi bu sorgulama süreciyle mümkündür.
Gençlerin rolü,ciddi sorular sormak ve sesi duyulmayanların sesi olmaktır.Eğer şirketler insan haklarıyla ile kadın haklarına saygı duymaktan ve adil ücret ödemekten sorumluysalar,gençlerin buna müdahale edip güçlerini kullanmaları gerekir.Örneğin,büyük bir şirket bir sendika tarafından eleştirildiğinde,büyük medyaya dönüp ‘Sendikaların söylediği hiçbir şeye inanmayın,bize saldırmak için para alıyorlar,onların işi bu’ diyebiliyor.Medya buna inanıyor.İnanmaya o kadar eğilimli ve ön yargılı ki,bu inanılmaz bir şey. Ama öğrenciler şirketlere gidip aynı soruyu sorduğunda,şirketler onları gösterip ,’Bunlar bize saldırmak için para alan özel bir çıkar grubudur,sadece para peşindeler’ diyemez.











Her yıl Ulusal Emek Komitesi(NLC) New York’ta izinli bir tatil günü yürüyüşü ve meşaleli bir gösteri düzenliyor.Niketown’ın önünden yürüyüşe başlıyor ve Beşinci Cadde’den geçerek Rockefeller Center’daki ünlü yılbaşı ağacına kadar yürüyoruz.Geçen yıl 3500 kişi geldi,bunlardan 2000’i lise öğrencisiydi.Hiç kimse böyle bir şey görmemişti.Şirketleri,bu kadar öğrencinin Beşinci Cadde’de yürümesi kadar korkutan hiçbir şey yoktur.

Aslında NLC boykotu savunmamaktadır.Dünyadaki neredeyse her işçi,çalışıp sömürülmenin işsizlikten daha iyi olduğunu söyler. Tabi ki Güney Afrika’daki ırk ayrımcılığına veya Birmanya ‘da ki askeri diktatörlüğe karşı yapılan boykotları destekliyoruz ama Çin,Honduras ve Nikaragua’da ki fabrikalara karşı yapılanları desteklemiyoruz.
Bahsettiğimiz şartlarda çalışan işçilerin genelde haklarını bilmediklerini fark ettim. Silahlı bekçilerin koruduğu 5 metre boyundaki metal kapıların ve dikenli tellerin ardına kilitlenmiş halde tuzağa sıkışıp kalmışlar. Adına çalıştıkları ABD şirketlerini hiç duymamışlar,üzerlerinden ne tür karların elde edildiğini ve dünyanın başka yerlerinde ne ücretler ödendiğini bilmiyorlar.
El Salvador’da 79 bin kişinin çalıştığı ve yılda 600 milyon elbise üreten 229 fabrika var. Burada çalışanların yüzde 83’ü kadın ve bu kadınların yüzde 50’si bekar anneler.Uygulanan hamilelik testlerine,masraflarının sadece üçte birini karşılayan 60 sent saat ücretine,zorla fazla mesai yapmalarına,baskılara,kirli suya ve her çeşit hor görülmeye karşın tüm ülkede sadece bir tane sendika var.
       İşçileri ezildiklerini biliyorlar tabi. Ülkelerinde geçerli olan yasal haklarının tümünü bilmiyor olabilirler ama son dakikada haber verilecek fazla mesai yapmaya zorlanamayacaklarını biliyorlar. Tuvaleti kullanmaya hakları olduğunu biliyorlar.(Genelde fabrikalarda günde iki kez tuvalete gitmeye hakları var.)Yüzlerine tükürülmemesi gerektiğini veya dövülmemeleri gerektiğini de biliyorlar.


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kampanyamızın ilk ilkesi gelişmekte olan dünyada işçilere saygı gösterilmesini ve adaleti sağlamaktır. Bu, devasa boyuttaki işsizlik nedeniyle çok zordur. Örneğin Nikaragua’da kadınlara,onların işini almak için sırada bekleyen 200 kişi olduğu söyleniyor. Patronlar kadınlara ‘ Sana ihtiyacım yok,benim için bir hiçsin,bok kadar kıymetin yok’ diyorlar ve aslında şunu söylüyorlar : ‘Git kendine bir mini etek bul çünkü buradan ayrılırsan sokakta fahişelik yaparsın.’


Boykotları savunmamamın bir başka nedeni ise,insanlara neyi satın alıp neyi almayacağını söylemeye hakkımız olmadığını düşünmemdir. Bu ülkede saatte 12 dolardan daha az kazanan insanların Wall- Mart’dan başka bir yerden alışveriş etme şansları yok. Yoksulluğun sınır tanımadığını unutmamalıyız.

Bu yüzden içinde bulunduğumuz zor bir durumdur. En zor tarafı ise insanların konuyu fark edip ‘ Öyleyse ne satın alabiliriz ? İyi şirketler hangileridir ? ‘ diye sormalarıdır. İyi şirket yoktur. ‘Güç yozlaştırır,mutlak güç mutlaka yozlaştırır’ deyişi,bu kadar uzun süre dibine kadar vahşi rekabetin içine batmış şirketler için doğrudur.

Buna karşılık Ulusal Emek Komitesi,insanların alışveriş yaptıklarında mağazaların yönetimlerine bırakmaları için ‘Benim Umurumda’ yazılı alışveriş kartları bastırdı. Bu kartların amaçlarından biri de insanların endüstrinin uygulamalarını açığa çıkarmak için bunların kamuya açıklanmasını desteklemelerini sağlamaktır.

Öğrenciler fabrikalara gidip makineli tüfekleri,pompalı tüfekleri ve tabancaları gördükten sonra endüstrilerin iş yeri uygulamalarını kamuya açıklaması konusuna destek arttı. Dikenli telleri, kilitli kapıları ve küçük gözetleme deliklerini gördüler.Bu şirketlerin gizleyecek bir şeyleri olduğu çok açıktı.

Öğrenciler buna karşılık 1998’ de United Students Against Sweatshops’u (USAS),(sweatshoplara Karşı Öğrenci Birliği) kurarak karşılık verdiler. Bugün USAS’ın tüm dünyada 200 ‘den fazla kampusta faaliyeti var ve ABD’de ki en güçlü insan hakları hareketidir. Bununla karşılaştırılacak başka bir hareket göremiyorum.Bu,canlı ve büyüyen bir hareket. Daha da derinleşmesi gerekiyor.Gelişmekte olan dünyayla çalışmanın daha iyi yollarını bulmalıyız ama şu anda bile önemli bir etki yaratmaktayız. Uluslar arası Emek Örgütü bize ,bu kampanyaları nereye kadar götüreceğimizi görmek için,bütün gözlerin USAS ve Ulusal Emek Komitesi’nin üzerinde olduğunu söylüyor.

Bugün işin zor kısmı,somut çözümler buluncaya kadar hareketi canlı tutmaktır.İş yeri sömürüsü ve çalışma koşullarını açığa çıkartmak konusunda çok yol kat ettik,bu büyük başarıydı.Çocuk emeği ve açlık sınırındaki ücretler artık daha fazla saklanamaz.Ama uygulanabilir çözümler bulana kadar,bu korkunç koşulları eleştirmeye devam etmekten başka bir şey yapamayız.

Şirketlerin bize cevap vermek zorunda olduğunu düşünüyoruz.Bizden korktuklarını biliyoruz,çünkü bu,Amerikan halkının kalbini ve aklını kazanmak için yürütülen bir savaş.Bunun şirketlerin doğru olanı yapması için yürütülen vicdani bir kampanya olduğunu biliyorlar. İşçilere saygılı davranabilirler.Onlara daha iyi ücretler ödeyebilirler. İnsan hakları, kadın hakları ve işçi hakları tanınmalıdır ve tanınacaktır.
     
     Charles Kerneghan,işçi haklarının,,özellikle de Karayipler,Çin ve diğer az gelişmiş ülkelerde Abd ‘ye ihraç edilmek üzere elbise ve başka ürünler üreten kadın işçilerin haklarının korunması üzerine odaklanmış.Kar amacı gütmeyen,bağımsız bir insan hakları örgütü olan Ulusal Emek Komitesi’nin başkanıdır.

Her ne kadar şirketler ve medya buna inanmamızı istese de ticari bir şirketler dünyası,doğal bir durum değildir.Öyle olsaydı,sürekli reklam bombardımanına gerek kalmazdı !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder