22 Ağustos 2010 Pazar

Necip Mahfuz


Necip Mahfuz 1912 yılında Kahire' de dünyaya geldi.Çok olmasa da varlıklı bir ailenin çocuğuydu.Kardeşlerinin kendisinden en az dokuz yaş büyük olması neredeyse tek çocukmuş gibi yetiştirilmesine neden oldu. Tarih ve diğer bilimlere olduğu gibi ,dile olan yeteneğini de genç yaşta gösterdi. On sekizinde Darwin’le tanışması inanç dünyasında büyük fırtınalar kopardı.1930’da Kral 1.Fuat(Şimdiki Kahire)Üniversitesi’ne felsefe öğrencisi olarak girdi.Mahfuz o zamanlar Fransızca ve İngilizce verilen dersleri izlemekte güçlük çekiyordu.Bu sorunu çözmek için James Baikie’nin Ancient Egypt(Eski Mısır) adlı yapıtını Arapçaya çevirdi.


1934’de okulu bitirdiğinde akademik kariyer düşünüyorduysa da iki yıl sonra getirdiği paranın az olmasına karşın zamanını yazmaya ayırmak için okuldan ayrıldı.İlk üç kitabından hiç para kazanamadı ve elsabır lakabını aldı. Tüm Mısırlı yazarlar gibi hayatını başka alanlarda kazanmak zorundaydı.Üniversite’de sekreter olarak çalışmaya başladı. 1934-1954 yılları arasında ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görev yaptı.Daha sonra Kültür Bakanlığı Sinema Dairesi danışmanlığı olan görevi sanatla daha ilgiliydi. 1972’de bu görevden emekli oldu.

Yabancı yazınla ilgilenmesi öğrencilik yıllarında rastlar.Kuşkusuz en çok yüzyıl başındaki Galsworthy,Wells ve Arnold Bennett gibi İngiliz toplumsal gerçekçi yazarlardan etkilenmişti.Victoria çağı romancılarını da okudu.Mahfuz’un Kahire’nin yoksul insanlarını betimlemsinde Dickens’den etkilenmeler olduğu sanılırsa da aslında ondan hiç etkilenmemiştir.Gerçekten de Mahfuz aslında Dickens’in hiçbir öyküsünü sonuna kadar okuyamadığını itiraf etmiştir. Yıllar boyunca ilgilendiği yazınsal alan gittikçe genişledi.Fransız yazınından Balzac,Proust,Sartre ve Camus; İngiliz yazınından ise Joyce,Huxley,Orwell,Faulkner ve Hemingway sevdiği yazarlar arasındadır.Eski Arap yazını üzerine bilgisi çok azdır ve çağdaşları arasında ise açıkça yalnız Tevfik El-Hakim’den etkilenmiştir.

Yapıtları kabaca üç döneme ayrılabilir.Firavun romanları olarak adlandırılan üç tarihsel romanla yazmaya başladı. Ama daha sonra içlerinde en iyisi Üçleme olan bir dizi toplumsal roman kaleme aldı.Bu büyük ve biraz da öz yaşamöyküsel yapıtta Mısır toplumundaki çatışma ve karmaşayı bir Balzac genişliği ve zamanının hiçbir yazarında benzeri bulunmayan teknik yeniliklerle dile getirmiştir.Kimi eleştirmenler aşırı zenginlik ve olay örgüsünün karmaşıklığından yakınmışlarsa da ,ulaştığı başarı önemlidir.

1959’da başlayan ikinci dönemde,fizikötesi alegori uğruna toplumsal gerçekçiliği,zamanda insan uğruna,toplumda insanı bir kenara bıraktı ve simgecilik ve bilinç akışı tekniğine yönelerek kimi zaman düzyazıdan da öte şiirsel bir anlatıma vardı.1967’de Miramar’la başlayan üçüncü dönem,Mahfuz’un gelişimindeki iki değişik aşamayı birleştiren bir sentez özelliği gösterir.Mahfuz,izlekleri ve biçemleri romanlarındaki gelişmeyi yansıtan,dördü 1969’dan sonra olmak üzere,yedi kısa öykü kitabı yayımlamıştır.Bu dönemde daha çok geleneksel gerçekçilikten uzaklaşma eğilimleri gösterdi.

Daha önce de bahsettiğim gibi Mahfuz’un kendi ülkesinde de eleştirmenleri vardır.Yazınsal Firavun gibi karşılansa da en azında alçakgönüllülüğüyle insanları etkiler.Philip Stewart,Mahfuz’la konuşmasını şöyle aktarıyor : ‘Mahfuz’un kendi yapıtı üzerine görüşleriyle de beliren suskunluğu,derinlerde yatan alçakgönüllülüğünden kaynaklanmaktadır. Kitaplarının okunduğundan memnundur ve Mısır’ın önde gelen yazarlarından oluşunu kanıksamıştır.Oysa kendi kitaplarını Avrupa yazınını göz önünde bulundurarak değerlendirmesini istediğimizde,’Büyük bir olasılıkla öbür çağdaş Arapça yapıtlar gibi dördüncü ya da beşinci sırada yer alır’ dedi. Shakespeare,James Joyce ve Tolstoy’u birinci sınıf,Wells,Dickens,Thackeray,Shaw,Galsworthy,Huxley ve D.H.Lavrence’i ise ikinci ya da üçüncü sınıf Avrupalı yazarlar olarak görüyordu. Daha kötü Avrupalı yazarlardan örnekler vermesi istendiyse de hiç okumadığı ve okumaya da niyeti olmadığını belirtti ve Avrupalıların bu tür yapıtlar ortaya koyduğu için çağdaş Arap yazınıyla ilgileneceğini sanmadığını dile getirdi. Yazına biçimini,toplumsal bağlam ve okurların yaklaşımın verdiğini ve 150 yıl önce Avrupa’nın geçtiği toplumsal ve sanayi devrimi sürecinden,Mısır’ın hala geçmeye çabaladığını,onun için de Arap yazınının 19.yüzyıl konu ve tekniklerini kullandığını gelişmemişliğine de bunun neden olduğunu ileri sürdü.Bu görüşün şaşırtıcı hiçbir yanı olmamasına karşın,Mısır’ın en çok satan yazarının bu sözleri söylemesi önemliydi.’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder